Zidane & Maradona

Maradona'nın Eli Zidane'nın Kafası Yaşanan her olayın öncesi ve sonrasıyla; zaman dediğimiz tarihsel öğütücünün içinde devindiğini ve yaşadığımız her anın birbiriyle tarihsel ve diyalektik bir bağ içinde olduğunu asla unutmadan; şu cümleyi sarfedersek çok mu yanılmış oluruz;Diego Armando Maradona’nın “İngiltere’yi yıkan eli” ile; İtalyan Materazzi’nin göğüs kafesinde patlayan Zinedine Zidane’nın kafasının ortak bir yanı vardı Her iki “eylem” de kötüye ve kötülere karşıydı. Önce Mexico 86’ya uzanalımTürkiyede yayınlanmadığını sandığım “Ben El Diego” isimli kitabında Maradona İngiltere’ye “tanrının” yardımıyla attığı golü şöyle, açık yüreklilikle açıklar Şikecilerden kurulu İtalyan takımının şampiyonluğuyla biten son Dünya Kupasi finallerinde elinde Arjantin bayrağıyla sık sık tribünlerde gördük Diego’yu. Fildişi Sahilleri’yle oynadıkları maçta yedikleri gol sonrası yüzünün aldığı ifade; herhangi bir Trabzonspor ya da Fenerbahçe taraftarının takımlarının gol yedikleri anki yüz ifadelerinden farksızdı.Evet o Maradona’ydı ama, işte aslolan futbola duyduğu sevgiydi. Locaların Pele’si olmak yerine sokakların Maradona’sı olmayı seçmişti, daha en baştan İnsanlığın değil arka cebinden cüzdan çalmayı, tüm değerlerini emperyal bir iştahla “yiyip bitiren” İngiltere’nin “arka cebinden cüzdanını çalmayı” göze alabilmiş bir tarihsel duruştur Maradona. Kendilerine her tür ahlaksızlığı ve sömürüyü, estetize edilmiş “bayağılıklarla” layık gören ve rasyonalize eden Batı, Maradona sayesinde maskelerinden birini kaybetmiştir. Maradona’nın eli; İngilizler’den sadece bir maçı değil, çok daha fazlasını “geri” almıştır. İyi ki varsın Maradona, bizler sende sadece futbolu değil çok daha fazlasını bulduk ve sevdik.Napoli kent ile bütünleşen Diego için bir Napolilinin söyledikleriye bu faslı kapatalım. Dikkatli okurlar, sadece birkaç isim değişikliğiyle çizilen tablonun ülkemiz için de rahatça geçerli olabildiğini greceklerdir İtalya’nın devleri (Juve, Milan, İnter, Roma) “bizi adam yerine koymazlar, milli takım’a güney'den oyuncu almazlar, bize karşı oynadıkları her maçın topu da yuvarlak değil dört köşedir. bir köşesinde para, öbüründe mafya, üçüncüde şike, dördüncü köşede de başkanlarının ismi vardır. Niye tutalım Juventus’u? Hep ezildik, ezdiler bizi. Başımızı, ilk defa bizi şampiyon yapan Maradona ile kaldırdık gururla. 80 bin Napolili 1990 Dünya Kupası’nda boşuna mı bağırdık Arjantin diye. Üstelik İtalya-Arjantin maçında." ZİDANE’NIN KAFASI Yirmi yıla yaklaşan kariyerinin finalini, bir dünya Kupasi finaliyle taçlandıran son yılların en yetenekli ve sempatik oyuncusu “Zeynettin” Zidane, İtalya ile oynadıkları final maçının uzatma dakikalarında rakibi Materazzi ile girdiği diyaloğu , İtalyan oyuncunun göğsüne “savurduğu” bir kafa darbesi ile bitirdi. Neresinden bakılırsa bakılsın “amatörce” bir “gaza gelişle” , futbolun “orospusu” ve Makyavel’in torunları İtalyanların oyununa gelmiştir Zeynettin, bunu tartışılacak bir yanı yoktur. Ama; İnsan değerler bütünüdür. Sosyal hayatın içinde aldığımız rol ne olursa olsun hepimizin “olmazsa olmaz” dediğimiz; karakterimizle, ırkımızla, dilimizle, dinimizle örtüştürdüğümüz ve bizi ayakta kalmaya motive eden değerlerdir bunlar. Bu değerlere saldırı olduğu zaman; isterse Zeynettin gibi, muhteşem bir geçmişi enfes bir finalle noktalama şansınız olsun elinizde, hiç önemi yoktur artık. Kendinizi kaybedersiniz demeyeceğim, zira Zidane’nın ne o kafayı atarken, ne de sonrasında en küçük bir pişmanlık belirtisi gösterdiğine tanık olmadım. Ve beni asıl sevindiren de budur. Muhtemeldir ki, Zeynettin’in “kutsal” saydığı değerlerden birine yönelik “ağır” bir saldırıya uğramıştı Afrikalı ve tepkisiz kalamazdı, kalmadı, iyi ki kalmadı. Artık futbol sahaları söz konusu olduğunda kalbimizin yarısı Maradona’daysa yarısı da Zidane’dadır. Çünkü o da tıpkı Armando gibi; onu zirveye taşıyan değerlere sahip çıkmasını bilmiştir.
"Zidane’ın ailesi 1960’larda göç eder Cezayir’den Fransa’nın Marsilya kentindeki küçük La Cestellano kasabasına. Aile çok sıkıntı çeker. İsmail Bey bir ambarcıda çalışır ilk yıllar. 1972’de dünyaya gelen Zidane ise her çocuk gibi çabuk kapılır futbol topunun büyüsüne. O da birçok çocuk gibi yoksul evlerinin lambalarını kırar sıkçaZidane, futbol hayatı boyunca her zaman politikanın içine çekilmeye çalışıldı. O her fırsatta göçmen olmaktan utanmadığını, aksine bununla gurur duyduğunu dile getirdi. “Bu sayede sert olmayı, sağlam bir karaktere sahip olmayı öğrendim, ailem bana bunları öğretti. Köklerimle gurur duyuyorum.” Zidane’ın yaşadığı problemlerin başında ırkçı Fransız politikacı Le Pen’in millî takımdan göçmenleri çıkartacağını söylemesi geldi. Le Pen’in yandaşlarından birinin; “Zidane’ı millî takıma bir tek sebeple alabiliriz o da babası ‘harki’ olduğu için demesi ortalığı karıştıracaktı. ‘Harki’ Cezayir ile yapılan savaşta Fransa için savaşan Cezayirlileri kastetmek için kullanılıyordu.Fransa ile Cezayir arasında Stade de France’de Ekim 2001’de oynadıkları dostluk müsabakası ise Zidane’ın en zor maçlarından biri olacaktır. Zizou lakaplı futbolcu topu her ayağına altığında Cezayirli taraftar tarafından ıslıklanır. Maçta “Zidane-Harki” posterleri asılır. Cezayir’in özgürlüğüne kavuştuğu yıllardan beri birbirini pek sevmeyen iki tarafın maçında tansiyon yükselir. İkinci yarıda sahaya giren taraftar sebebiyle maç iptal edilir. Zidane bu maçın ardından babası ve ailesi hakkında ve politik görüşleri hakkında bir kez daha açıklama yapar. Bu sefer oldukça serttir: “.” Zidane’ın babası Fransa’da hâlâ oy hakkına sahip değil Aslolan ne Zidane, ne Maradona ne de futboldur Aslolan; vicdanın . adaletin ve insan haysiyetinin her değerden üstün tutuluşudur. Bu iki "güzel adamın" bize öğrettiği budur. Kendi adıma her ikisine de minnettarım

Yorumlar