
Eğer siz de futbolu yirmi iki kişilik bir hengame olmaktan çıkaran şeyin teknik adamlar ve sistem olduğuna inananlar arasında iseniz , 7 Haziran’da start alacak Avrupa Futbol Şampiyonasını farklı bir gözle izleyeceksiniz demektir. 1863’ten bu yana dünya üzerindeki popülaritesini her geçen gün daha fazla arttırmayı başaran futbol, takvimler 2008 yılını işaret ettiğinde milyarlarca dolarlık bir ekonomik güçtür artık.Futbola bu popülariteyi kazandıran olaylardan en önemlisi şüphesiz oyunu bir kurallar silsilesiyle düzenlemektir. Kan ve vahşet ekseninde oynanan rugby’den bu yönüyle ayrılan futbol artık 7’den 70’e herkesin ortak tutkusu olmaya namzet gerçek bir spor dalıdır. Artan popülarite rekabet koşullarını tırmandırır, maçların heyecan dozu bu sayede yükselir. Futbol takımları kurularak bunların aralarında ciddi bir rekabete tutuşmasından sonra sıra uluslar arası karşılaşmalardadır. 1930’da düzenlenen Jules Rimet kupasına 13 ülke katılır ve bir anlamda yıllar yılı sürecek enternasyonal futbol rekabetinin fitili ateşlenir. Bu noktadan sonra futbolda saha içi sözleri “futbol düşünürleri” söylemeye başlarlar. Takım olgusu, sistemler ve taktik dizilişlerin de tarihi neredeyse modern futbol kadar eskidir. 1925 yılında Arsenal menajeri iken, futbolda hücumu ve savunmayı bir sisteme oturtma fikrini WM (3-2-2-3) taktiğiyle hayata geçiren Herbert Chapman o tarihlerde farkında olmasa da futboldaki taktiksel devinimin temellerini atar. Her biri birbirinden maharetli ayaklara sahip sambacıların bu taktiğe verdikleri cevap 4-2-4’tür. Üçlü WM savunmasına hem yaratıcı, hem şutör hem de dripling yetenekleri yüksek Brezilya forvetlerinin yaptıkları akınlar, günümüz futbolunda çokça bahsettiğimiz “defans dengesi” deyimini akıllara kazır. İlk ciddi uygulaması 1958 Dünya Kupasında görülen 4-2-4 taktiğinde Brezilya’ya ard arda iki kupa getiren usta ayaklar arasında Didi, Pele, Garrincha, Vava ve Zagallo gibi isimler sayılabilir. 4-2-4’ün Brezilya’ya sağladığı bu üstünlüğe defansif tedbirleri biraz daha arttırarak cevap veren İngilizler savunmayı dörtlemekle kalmaz, beklerin önüne de kanat oyuncuları yerleştirerek bugünün klasiği 4-4-2 sistemini geliştirirler. Brezilya’nın yeteneklerine karşın İngilizlerin de fizik üstünlükleri vardır ve santrfor sayısı ikiye düşmüş olmasına karşın ceza sahasına atılacak yüksek toplar gol şansını arttırır. Hem böylelikle orta saha oyuncularının da oyuna iki yönlü olarak katılmalarının önü açılarak WM taktiğinin dezavantajlarından biri daha giderilmiş olur.4-4-2’nin bugün çeşitli varyasyonlarla hala kabul görmesi, sistem içinde oyunculara verilecek görevlerle savunma ve hücumun dengeli biçimde kotarılabilmesinde yatar. Futbolun gelişimi içinde Helenio Herrera’nın Catenaccio’su, Franz Beckenbauer ve Carlos Bilardo’nun başrolünde oldukları 3-5-2 ve 90’ların başında Johan Cruijff tarafından Barcelona’da uygulamaya konan 3-4-3 gibi taktik hamleler 4-4-2’ye cevap olarak düşünüldüyse de zaman içinde bu İngiliz icadı sisteme hep yenik düşmüşlerdir. Bu düşüncenin temel felsefesi, iki santrforla oynayan rakibe karşı dörtlü savunmada inat etmenin anlamsızlığıdır. Neticede İngilizlerin santrfor sayısını ikiye düşürmesi bazı futbol filozoflarının kafalarında ampullerin yanmasına sebep olmuş, iki santrforun başına iki stoper dikip geriye de serbest oynayan bir süpürücü koymakla üstünlüğün orta sahada ele alınabileceği düşünülmüştür. Oysa kanatları tek oyuncuyla kapatan 3-5-2’ye karşı 4-4-2’de bekleri de hücuma çıkarmanın, basit ama etkili metotlardan biri olduğu zaman içinde görülecektir. 90’ların ikinci yarısından itibaren iyiden iyiye endüstri halini alan futbolda artık yenilen goller sadece maçın kaybedilmesi demek değil aynı zamanda para, unvan ve prestij kaybı da demektir. Giderek futbolun ruhunu öldürecek ön libero (defensive milfielder) uygulamalarının da temeli bu dönemde atılır. Mucitlerinden birinin de Carlos Alberto Perreira olduğu yeni sistemde 3-5-2’nin liberosu adeta dörtlü defansın önüne alınmış, böylelikle rakip ataklar için “dalgakıran”, hücumda ise geriden oyun kuran “hibrit” bir mevki yaratılmıştır. Ön liberolar zamanla defansın önüne çakılacak hatta sayıları 2’ye çıkarılarak 0-0’lık maçlar silsilesine davetiye çıkarılacaktır.Bugün geldiğimiz noktada ise, Euro 2008 finallerinin futbolun sistematik gelişiminde önemli turnuvalardan biri olacağına dair uzun zamandır güçlü sinyaller geliyor. Tıpkı “ön libero” gibi bir mevkiin getirilip defansın önüne koyulmasında olduğu gibi, turnuva geneline hakim olacak taktik tercihin “defansif 4-3-3” olması böylelikle de “kanat forveti” kavramının zihinlere yerleşmesi açıkçası benim için sürpriz olmaz. “Kanat forveti” gibi bir tanıma takılmamanızı tavsiye ederim çünkü tamamen tarafımdan ortaya atılmış bir kavramdır. Avrupa’nın bir çok dev kulübü tarafından günümüze benimsenmiş bir diziliş olan defansif 4-3-3’te dörtlü defansın önündeki üç oyuncu ön libero vasıflarına sahip olmakla birlikte, bu oyuncuların kendi aralarındaki yerleşimleri tamamen teknik direktörlerin inisiyatifinde. Kimi teknik adam defansın önünde çakılı tek oyuncu oynatıp diğer iki futbolcuyu hücuma gönderirken, kimisi de iki ön libero bir oyun kurucu tercihinde bulunuyor. Bu sistemin kilit noktası ise ilerideki hedef santrfora yardımcı olmakla görevli, kanatlara yakın ve serbest oynayarak gereğinde ileri ucu üçleyen gereğindeyse savunmada kanatları çiftleyen yeni nesil forvetler. Örneğin, Chelsea’nin hedef santrfor olarak Drogba’yı, kanat forvetlerinde ise Joe Cole ve Malouda’yı kullanması gibi. 7 Haziran gecesi rakibimiz olacak Portekiz de büyük bir ihtimalle Cristiano Ronaldo ve Ricardo Quaresma gibi bir ikiliyle kanatlarda bu varyasyona gidecek. Depar kulvarlarına sarkarak hedef santrforun indirdiği ya da sektirdiği bu toplarla yüzleri kaleye dönük biçimde buluşan bu tip oyuncular, bireysel yeteneklerini kullandıklarında rakip defanslar için oldukça tehlikeli oluyorlar.Hollanda, Portekiz, Polonya, İsviçre, Fransa ve İsveç’in bu formasyonu kimi maçlarda denemekte oldukları ve finallerde bu taktik anlayışı benimseyebilecekleri bugün kulislerde konuşulan konular arasında. Bu arada hazırlık kampına gitmeden önce özel bir televizyon kanalında konuşan Fatih Terim’in de “Temel taktiğimiz 4-3-3 olacak.” dediği biliniyor. Millilerimizin finallerdeki maçlara Aurelio, Mehmet Topal ve Emre’den oluşan bir üçlü orta saha ile çıkmaları mümkün. Kanatlarda ise bu formasyona uyum gösterebilecek oyuncularımız mevcut. Solda Tuncay ve Arda sağda ise Gökdeniz, Kazım hatta Nihat bu amaçla kullanılabilir. Görünen tabloda “hedef santrfor” olabilecek isimler ise; Mevlüt, Halil ve Semih.
Yorumlar